Güzellik algısı ise bunlardan daha üstte bir değerdir. "Güzellik gören gözdedir." veya "Güzelliğin on par' etmez, şu bendeki aşk olmasa." gibi sözlerden de bunu anlamaktayız, değil mi? Bir kişiyi güzel olarak algılamamız o kişiye duyduğumuz aşka bağlıdır. Bu durumda güzellik kavramını bize dayatılan din, ırk gibi değerlerle bir tutmamız doğru olmaz, zira güzellik algımız kalbimizden gelen, dayatmalardan çok daha yüce bir şeylerin sonucunda ortaya çıkan bir olgudur. Bir insana aşık olup olmadığımızı altı saniyede anlayabiliyor olduğumuz gerçeği de buna delalettir.
Birkaç yıl önce yaşadığım, o zaman üzüldüğüm ama sonradan bu yüzden kendimi şanslı saydığım gelişmeler sayesinde güzellik kavramını bolca irdeleme fırsatı buldum. Öncesinde benim de inancım yukarıda yazdığı gibiydi.
Şu soruyla başlayalım; neyi güzel buluyoruz? İlk madde olarak farklı saç rengi ya da farklı göz rengini verebiliriz. Ülkemizde fazla bulunmadığından ötürü insanımız "sarı saç, mavi göz" veya "kızıl saç, yeşil göz" gibi kombinasyonları gördüğünde elinde olmadan etkileniyor. Germen ve İskandinav ülkelerindeki güzellik yarışmalarında yabancı uyruklu göçmen esmer kadınların yüksek dereceler elde etmelerini de buna farklı bir örnek olarak gösterebiliriz.Ünlülerin Afrikalı ve Asyalı çocukları evlat edinmesi de buna örnektir. Dolayısıyla güzellik algısını yaratan bir etken olarak o toplumdaki kişilerin çoğundan farklı olmak gösterilebilir. Kafamızdaki o yüce aşk tanımına pek de uymuyor, değil mi?
İç güzelliği ve kafa denkliği üzerinde de biraz durmakta fayda var. Çoğu insan, sadece güzelliğin yeterli olmayacağını, aynı zamanda karşıdaki kişinin zeki ve kafa dengi olması gerektiğini söyler ve haklıdır da, sonuçta o kişiyle zaman geçirilecektir. Bu elitist düşüncenin pratikte uygulanmasına geçilince işler değişir. Bir kişi hakkındaki asıl düşüncelerimiz, aslında bilinçaltında o kişiyi güzel bulup bulmadığımız yönünde oluşturulur. Bilimsel çalışmalar göstermiştir ki insanlar belirli bir emri güzel buldukları kişiler tarafından verildiğinde yerine getirmeye daha istekli olurlar. Baksanıza, daha birinin kafa dengi ve zeki olup olmadığına bile sağlıklı bir şekilde karar veremiyoruz! Bu konuda Civan Canova'nın "Hoşumuza giden bedenlerin içine hayalimizdeki ruhu yerleştirip adına da aşk diyoruz." şeklinde bir sözü vardır (ve hayır, bu söz Shakespeare'e ait değildir). Zaten "aşık olma süresi altı saniyedir" tezi de, aslında insanlara aşık olurken ne kadar az ince eleyip sık dokuduğumuzun bir delili, "kafa dengi olmalı" sözünün ne denli yalan olduğunun bir göstergesi.
Önemli ve üzerinde durulması gereken bir etken de şişmanlık-zayıflık durumu. Günümüzde, balık etli değil, fakat bakınca "bu kişi şişmandır" diyebileceğimiz kişilerin güzel bulunmadığı da bir gerçek. Bunu da yazının başından beri eleştirdiğim "doğal güzellik algısı"na bağlayıp, insanın şişman bir kişiyi güzel bulamayacağı, zayıfların güzel olduğu sözümona "gerçeği"ne bağlıyorlar. Oysa ki, çok da önce değil, bundan aşağı yukarı 50-60 yıl önce insanların hayallerini süsleyen Pin-Up kızlarının hiç de zayıf olmadığını söylemek doğru olur, neredeyse hepsi dolgun hatlarıyla dikkat çekerler. Ayrıca geçmişte, Lordluk döneminde de kadınların kendilerini daha güzel gözükmek için ressamlara olduklarından daha şişman çizdirdiklerini de biliyoruz. O zaman şu soruyu sormak gerekiyor, bu güzellik standardını ne belirliyor?
Bunu cevaplarken kırsal ve kentsel olarak ikiye ayırabiliriz.
Araştırmalarım sonucu, geçmişten günümüze süregelen bir şekilde kırsal yörelerde şişmanlığın güzellik telakki edildiğini saptadım. Annem köye gelin gittiğinde annemi zayıf olduğu için beğenmeyen bir çok kişi babamı bu evlilikten vaz geçirmeye çalışmış. Kırsal yörelerde geçen bir çok romanımızda da, erkekler, yattıklarında yanlarında beyaz ve tombul bir vücut bulmak isteyen insanlar olarak gösteriliyor. Edebiyatımızda, özellikle de köy edebiyatımızda güzel kadınlar hiçbir zaman zayıf değildir. Ben bu güzellik algısını işleve bağlıyorum. Köyde, erkekler gibi kadınlar da tarlada çalışır. Zayıf kadın, kırılgan olacaktır, çalışma işlevini eksik yerine getirecek veya hiç yerine getiremeyecektir. Etli butlu kadın ise, güçlü kuvvetli olduğundan, görevini yerine getirecektir. Bu yüzden etli kadın tercih edilir, zaten güzellik de başkalarının yerine "onu" tercih etme meselesidir. Kırsalda durum budur ve günümüze değin göreceli olarak süregelir.
Kentsel bölgelerde ise durumu "zengin güzeldir" ile açıklayabiliriz. İnsanlar belli bir zamandan itibaren her daim zengine özenmeye ve zengini beğenmeye itilmiştir. Sıradan halkın ekmek bile bulamayıp lordların her öğün ıstakoz yediği zamanlarda halk zapzayıf, lordlar ve leydiler ise şişmandılar. Başka bir tabirle, o zamanlarda şişman olmak pahalıydı.
Günümüzde zayıflığın güzel kabul edilmesinin bence en belirgin nedeni de bu durumun tam tersidir. Doğru, şu anda da yiyecek ekmek bile bulamayan fakirler olsa da, hali vakti yerinde olmayan çoğu kişi, en azından yiyeceğe ulaşabiliyor. Bu insanların çoğu spor yapmıyor. Zaten tesislerin ve salonların paralı ve pahalı olduğu şu dönemde, çok kararlı olup da her gün dışarıda koşmayan ve jimnastik yapmayan kişinin, kilo verdirecek spor yapması pek de olası değil. Dolayısıyla günümüzde, parasal durumdan dezavantajlı olan kişiler, obez olmasalar bile zayıf değiller. Dengelerin değişmesiyle artık zayıf olmak, şişman olmaktan çok daha pahalı. Ve yine bu yüzden, artık zenginler zayıf. Günümüzde zayıflığın güzel sayılmasının nedeni de bu.
Ve bu da bizi güzellik algısında dış dayatmalar konusuna getiriyor. Çoğumuz kentlerde yaşıyoruz ve fark etmesek de, her gün tıpkı bir sosyalist devletmişiz gibi kapitalizmin saldırısına uğruyoruz, tek fark bizim bu saldırıları saldırı olarak görmüyor ve kabul ediyor oluşumuz. Saldırıdan kastım reklam adı verilen direkt saldırılar ve programlarda alt metin şeklinde verilen dolaylı saldırılar. Aslında bunlara saldırı yerine manipülasyon demek daha doğru olabilir. Bu manipülasyonlardan dolaylı olanlar daha tehlikelidir, reklamlarda gösterilen ürünleri almamayı seçebiliriz ancak alt metinden verilen bilinçaltı dayatmaları otomatik olarak algılarız. Küçüklüğümüzde izlediğimiz çizgi filmlerde bile Bugs Bunny'yi kendisini öpmeye çalışan şişman bir kadından fellik fellik kaçarken, veya Daffy Duck'ın kalbini zayıf bir kadın görünce göğüs kafesinin dışında atarken gördük. İzlediğimiz bir çok dizide şişman insanların çirkin ve itici olarak yansıtıldığını gördük. Bütün bunlar bizim beynimizde bir düşünce oluşturdu:
ZAYIF= Güzel, Alımlı, Zeki, Sempatik
ŞİŞMAN= Çirkin, Aptal, Antipatik
Küçüklüğünüzden beri şişmanların birinci seçildiği güzellik yarışmaları, insanların şişmanları kovalayıp zayıflardan kaçtığı bir dünya, öğretici kitaplarda iyi, güzel, akıllı, doğru şişman insan figürleri, ünlülerin ve zenginlerin şişman olduğu bir dünya görseydiniz, acaba şu anda şişmanlardan hoşlanır ve Victoria's Secret Mankeni ya da Biscolata adamı gibi insanları çirkin ve itici bulur muydunuz?
Okulunuzda, işyerinizde veya çevrenizde sizin çok güzel bulduğunuz bir kişi var. Ancak siz hariç tanıdığınız herkes, o kişiyi dayanılmaz derecede çirkin buluyor ve bunu size söylüyor. O kişiyle bir ilişki kurmaya hala istekli olur muydunuz?
20 yıl boyunca izole bir ortamda sadece besin ve su verilerek yaşatılan bir kişi, bu sürenin sonunda, içinde bir çok farklı ırktan, kilodan ve görüntüden karşı cins kişilerin olduğu bir ortama salınsa, (isterseniz hemcinsleri de ekleyebilirsiniz) aralarından hangisine cinsel ve/veya duygusal çekim duyar?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder